
Teller, acının sesini dinliyordu
Sesler ise çaresiz telleri anıyordu
Sessiz gecenin serin saatleri artık yordu
Sanki üst üste gelmiş yıllar adeta bir ordu
Her geçen yıl bir ruhun içinde bir anı
Ruhun telleri acımaz unutur elleri
Kaldırımların sustuğu yerde açan gülleri
Hatırlamak gibi geçen giden bir son anı
Sesler, ardı arkası gelmez bir şekilde yankılanır
Ve sessizliğin ölümünde bir ışık aydınlanır
Güller topraktan çıkmış, sonsuzluğun yolunda
Susan tellerdeki kuşların cıvıltısı kimin umurunda
“Susarak aradığın geceler senin miydi biliyor muydun? Düşündüğün her gece, aklında yankılanan her ses ve sana kendini gösterdiği her aydınlık; hiçbiri senin değildi. Sen onun ruhunda yürüyen hiçler alemindeki bir yolcu olarak yaşıyordun ve sen onu unutmak yerine ona yol alıyordun. Yürüdüğün teller sesini anımsardı her geçişinde, kuşlar seni uyarırdı her yürüdüğünde. Seven kişi nereden bilsin tellerin kopup onu düşüreceğini.”
Teller, suskunluğunu bozarak uzaklaştı
Kuşlar artık cıvıldamıyordu, suskunluğu anıyordu
Geceler, son yoldaş olmayı bırakmıştı
Kaldırımlar karanlıktan doğan güneşi selamlıyordu
Toprak altında bekleyen güller solmuştu
Yeryüzünü unutan gözleri tek eşiydi
Uyanmak gibi bir hata içindeydi
Yürüyen yolcu onu durdurmuştu
“Adımlar gün geçtikçe anlamını kaybederken yollar her geçen gün gelişir ve hedefinden sapar. Yakınlaştıkça daha uzağa düşersin ve en sonunda yorulursun. Durmak en büyük hataydı biliyordun ama yine de devam ettin durmaya. Yol geri çekildi ve sen aldığın adımlarla beraber hiçlerin dünyasında artık hiç bile olmamaya başladın.”