
Ney bilinen en eski ensturmanlardan biri olma niteliğini taşımaktadır. Kamıştan yapılan en eski müzik aletleri mezopotamya kazılarında karşımıza çıkmaktadır. Sümerler yukarıdan aşağı üflenilen müzik aletlerine “ka-gı’, ‘tigi’, ‘ni’, ‘na” gibi kelimelerle ifade etmişlerdir. Dilli borulara sümerce’de “na” ismi verildiğine göre nây’ın buradan geldiği düşünülmektedir. Eskiçağlardan bu yana doğu’da kamıştan yapılan çalgı aletine ney denildiği bilinilmektedir. Ney’i ilk defa Mezopotamya’da Sümerler kullanmıştır. Sümer toplumunda M.Ö. 5000 yıllarından itibaren kullanıldığı sanılan bu çalgıya ait elimizdeki en eski bulgu, M.Ö. 3000-2800 yıllarından kalan, bugün Amerika’da Philadelphia Üniversitesi Müzesi’nde sergilenen ney’dir. Çalgının o dönemlerde de dinsel törenlerde kullanıldığı sanılmaktadır. Ney’in bir başka örneği ise M.Ö. 1249’lu yıllarda Çin’de kullanılan çift borulu bir düdük şeklindedir. Günümüzde ise bu çalgı halen Türkistan dolaylarında kullanılmaktadır. Ney hayatımızın her alanında bulunmaktadır. Bazen dinsel törenlerde bazende şifanın kaynağı olan müziğin içinde. Bu da bizin ruhumuzu dinlendirmekte başka bir yöntemdir.
Musiki Tarihinde Ney
Musiki tarihinde ney kelimesinin geçtiği en eski kaynaklardan biri Ya’kub b. İshak el-Kindî’nin (ö. 252/866) Kitâbü’l-Muşavvitâti’l-veteriyye min zâti’l-veteri’lvahid ila zâti’l-veteri’l-aşreti’l-evtâr adlı risalesi olup burada ney, ‘nây-ı Rûmi ale’z-zıkk’ (Rum ülkesinde yaşayanların keseli neyi) adıyla kayıtlara geçmiştir. Bu da ‘torbalı mizmar’ (gayda, tulum) ismiyle tanınan sazdır (mizmar, nefes borusu, ses organı anlamındadır).
İbn Sîna, Kitâbü’ş-Şifâ adlı eserinde Arapça’da kamıştan yapılmış aletlerin ortak adı olan ‘yerâa’ kelimesiyle içine nefes üflenerek çalınan ney sazından ve surnây çeşidinden söz etmektedir. Safiyyüddin el-Urmevî, er-Risâletü’ş-Şerefiyye‘sinde ney konusunda açıklayıcı bilgiler vermiştir. Urmevî, Farabî’nin, bir cismin diğerine vuruş şiddeti ne kadar kuvvetli ise sesin o kadar tiz, ne kadar zayıfsa sesin o kadar pes olacağı yönündeki görüşünü eleştirirken nefesli sazlar dışında tek tele yapılan vuruşun şiddetli yahut hafif olmasının tizliği veya pestliği etkilemediğini, fakat kamıştan yapılmış nefesli aletlerde deliklere kuvvetli veya hafif üfleyişle tiz veya pest seslerin elde edilebileceğini söyleyerek neydeki delikler arasındaki mesafe ile üflenen kısımla delikler arasındaki mesafenin uzun veya kısa olmasının ve kamıştaki iç boşluğun geniş veya dar olmasının pestlik yahut tizliğin sebebi olduğunu anlatmış, ayrıca kamıştan yapılan sekiz delikli bir sazdan bahsetmiştir.
Abdülkadir-i Merâgî, Makâsıdu’l-Elhân‘da nây adı altında şu nefesli aletleri sıralamaktadır: Nây, nây-ı balaban, nây-ı sefîd, nây-ı çâvur, zemr-i siyeh-nây, nây-ı hiyk, surnâ (surnây). Câmiu’l-Elhân‘da ise bu sazlar hakkında açıklayıcı bilgiler verir. Kırşehirli Nizameddin oğlu Yusuf Dede’nin Risale-i İlm-i Musiki adlı eserinde ney’in öğretiminden ve yapısından söz edilmiş, Seydî’nin el-Matla‘ında yine ney’in perde isimleri ve üflenişiyle ilgili bilgiler yer almıştır. Abdülbaki Nasır Dede’nin Tedkîk u Tahkîk adlı eserinde ses sistemi ney’in deliklerinden çıkan seslerle izah edilmiştir. Matbu Haşim Bey Mecmuası‘nda da ney’in şekli üzerinde deliklerinden çıkan seslerin isimleri olan perdeler kaydedilmiştir. Rauf Yekta Bey’in Türk Musikisi adlı eserinde ney hakkında verdiği bilgiler şu şekilde özetlenebilir: Ney bir kamış olmasına rağmen nefesli sazların en gelişmişidir. Ses rengi ve armoniklerinin zenginliği dikkat çekicidir. Nefes kuvveti ve dudak hareketleriyle her notanın beşlisi ve üst üste gelen iki sekizlisi elde edilebilir. Halbuki Batı flütlerinde aynı usulle ana sesin iki sekizlisi veya bir ara sesi meydana getirilebilir.
Eski Türklerde Ney
Eski Türkler tarafından da, askeri ve dinsel etkinliklerde ney’e benzeyen enstrümanların kullanıldığı, Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lugatü’t-Türk adlı eserinde yer almaktadır. Buna göre ney’in Sagu denilen erler için düzenlenen, ölüm, erdem ve acıları anlatan törenlerde kullanıldığını anlatılmaktadır.
Mısırlı tarihçiler ise ney’in tarihçesini, ölümsüz yaşam için diriliş Tanrısı olarak bilinen Osiris’e dayandırırlar. Bu bölgede ney’in doğru tutularak üflenenine ‘Mam’, eğri tutularak üflenen formuna ise ‘Sebi’ adını vermişlerdir.
MESNEVİ’DE NEY
1.Bişnev in ney çün hikâyet mîküned
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned
Dinle, bu ney neler hikâyet eder,
ayrılıklardan nasıl şikâyet eder.
- Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend
Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend
Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdan
erkek ve kadın müteessir olmakta ve inlemektedir.
- Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk
İştiyâk derdini şerhedebilmem için, ayrılık acılarıyle
şerha şerhâ olmuş bir kalb isterim.
- Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hiş
Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş
Aslından vatanından uzaklaşmış olan kimse,
orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar.
- Men beher cem’iyyetî nâlân şüdem
Cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem
Ben her cemiyette, her mecliste inledim durdum.
Bedhâl (kötü huylu) olanlarla da, hoşhâl (iyi huylu) olanlarla da düşüp kalktım.
- Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i men
Vez derûn-i men necüst esrâr-i men
Herkes kendi anlayışına göre benim yârim oldu. İçimdeki
esrârı araştırmadı.
- Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nist
Lîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîst
Benim sırrım feryâdımdan uzak değildir. Lâkin her gözde onu görecek nûr, her kulakda onu işitecek kudret yoktur.
- 8. Ten zi cân ü cân zi ten mestûr nîst
Lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst
Beden ruhdan, ruh bedenden gizli değildir.
Lâkin herkesin rûhugörmesine ruhsat yoktur.
- Âteşest în bang-i nây ü nîst bâd
Her ki în âteş nedâred nîst bâd
Şu neyin sesi âteşdir; havâ değildir.
Her kimde bu âteş yoksa, o kimse yok olsun.
- Âteş-i ıskest ke’nder ney fütâd
Cûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâd
Neydeki âteş ile meydeki kabarış, hep aşk eseridir.
- Ney harîf-i herki ez yârî bürîd
Perdehâyeş perdehây-i mâ dirîd
Ney, yârinden ayrılmış olanın arkadaşıdır. Onun makam perdeleri,
bizim nûrânî ve zulmânî perdelerimizi -yânî, vuslata mânî olan perdelerimizi- yırtmıştır.
- Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd
Hem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîd
Ney gibi hem zehir, hem panzehir;
hem demsâz, hem müştâk birşeyi kim görmüştür
- Ney hadîs-i râh-i pür mîküned
Kıssahây-i ışk-ı mecnûn mîküned
Ney, kanlı bir yoldan bahseder,
Mecnûnâne aşkları hikâye eder.
- Mahrem-î în hûş cüz bîhûş nist
Mer zebânrâ müşterî cüz gûş nîst
Dile kulakdan başka müşteri olmadığı gibi,
mâneviyâtı idrâk etmeye de bîhûş olandan başka mahrem yoktur
- Der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd
Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd
Gamlı geçen günlerimiz uzadı ve sona ermesi gecikti.
O günler, mahrûmiyyetten ve ayrılıktan hâssıl olan ateşlerle arkadaş oldu –yânî, ateşlerle,yanmalarla geçti.
- Rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst
Tû bimân ey ânki çün tû pâk nist
Günler geçip gittiyse varsın geçsin. Ey pâk ve mübârek olan
insân-ı kâmil; hemen sen vâr ol!..
- Herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd
Herki bîrûzîst rûzeş dîr şüd
Balıktan başkası onun suyuna kandı.
Nasibsiz olanın da rızkı gecikti.
- Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm
Pes sühan kûtâh bâyed vesselâm
Ham ervâh olanlar, pişkin ve yetişkin zevâtın hâlinden anlamazlar.
O halde sözü kısa kesmek gerektir vesselâm.
Kaynakça
İbn Sina. eş Şifa’ er-Riyaziyyat (3), s.143; Feridüddin Attar. Mantık al-Tayr (trc. Abdülbaki Gölpınarlı ), İstanbul 1962, 1, 38, 43; Safıyyüddin el-Urmevî. Risâletü ‘ş-Şerefiyye, TSMK, nr. A- 3460, vr. 3a-b; Yusuf b. Nizameddin Kırşehrî. Risale-i ilm-i Mûsiki, Milli Ktp., nr. 131/1, vr. 30a; Abdülkadir-i Merâgî, Makâsıdu’l-elhân (nşr. Taki Biniş), Tahran 1977, s.125; a.mlf. Câmiu’l-elhân (nşr. Taki Biniş), Tahran 1987, s.207-208; Evliya Çelebi, Seyahatname, ll, 623-624; Seydî. El-Matla’, TSMK, lll. Ahmed, nr.3459, vr.36a; Abdülbâki Nasır Dede, Tedkîk u Tahkîk, Süleymaniye Ktp., Nâfiz Paşa, nr.1242, vr.6a -7b; Haşim Bey, Mûsiki Mecmuası , İstanbul 1280, s.74; H. G. Farmer. Studies in Oriental Musical lnstruments, London 1931 , s.57, 65-67; a.mlf. Turkish lnstruments of Music in the Seventeenth Century, Glasgow 1937, s.18-20; Francis W. Galpin, The Music of the Sumerians, Cambridge 1937, s.13-16; Nureddin Rüştü Büngül, “Ney”, Eski Eserler Ansiklopedisi, İstanbul 1939, s.179-180; Ahmet Muhtar Ataman. Musiki Tarihi, Ankara 1947, s.11, 19; Rauf Yekta, Türk Musikisi, s.90-92; Ayhan San, Geleneksel Türk Sanat Müziği Çalgıları, İzmir 1987, s.204-242; Ahmet Hakkı Turabi, el-Kindî’nin Musiki Risaleleri (yüksek lisans tezi, 1996), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.155; D. Franke. Museum des lnstitutes für Geschichte der Arabisch-Islamischen Wissenschaften 1: Musikinstrumente, Frankfurt 2000, s.170-171; Süleyman Erguner. Ney: Metod, İstanbul 2002; İsmail Taşpınar. Duvarın Öteki Yüzü: Yahudi Kaynaklarına Göre Ahiret İnancı, İstanbul 2003, s.44; M. Ragıp Gazimihal, “Konya’da Musiki”, Milli Kültür Araştırmaları, sy.11, Ankara 1947, s.13; Lâika Karabey, “Ney Çeşitlerine Dair”, MM, sy.34 (1950). s19; a.mlf. Faydalı Bilgiler: Ney Nasıl Açılır?”, a.e., sy.37 (1951). s.25; a.mlf., “Musiki Tarihi Notlarından”, a.e., sy.67 (1953), s.211; H. Usbeck, “Türklerde Musiki Aletleri”, a.e., sy.255 (1970). s.27-28; Fuat Türkelman, “Türk Musikisi Sazları: Ney”, San’at ve Kültürde Kök, sy.3, İstanbul 1981, s.31; Derya Sencer. “Ney Açkısı Konusunda Değişik Görüşler”, MM, sy. 4 13 (1986). s. 14-15; Mehmet Nuri Uygun, “Türk Din Müsiklsi’nin Temel Sazlarından Ney ve Klasik Açkısı” , MÜİFD, sy.27 (2004), s.41-65; Pakalın ll, 518, 689; Haydar Sanal. “Ahenk (Musiki)”, DİA, 1, 517-521; Claudia Ott. “Nay”, Ef2 Suppl. (ing.). s. 667-668.